Her teknenin bir hikâyesi vardır 3

Daha önceki yazılarımı okuyanlar İlk teknemi nasıl aldığımı ve başıma ne işler açıldığını az çok biliyorlar. Ama ilk teknemim başıma açtığı en büyük iş! Eşimle bu günlere sürecek olan hayat arkadaşlığı oldu.

Tekne sahibi olalı bir yılı geçmiş, teknemi ikinci sezonuna hazırlamış ve keyifli geçecek bir yazın hayallerini kuruyordum. Artık tüm yaz, Prens Adaları, özellikle Sivri Ada konaklamalı hafta sonları, istavrit avları, Boğaz gezintileri, Moda Deniz Kulübü karşısında beleş konser dinlemeleri beni bekliyordu.

O sıralar çok eski ve yakın bir arkadaşım Denizbank Merkez şubesinin yöneticisi olmuştu. Doğal olarak firmamızın işlerini bu şubeye taşıdık. Müşteri temsilcisi olarak bize genç, çıtı pıtı ve gayet ciddi bir hanımı atadılar. Bir imza işlemi için bu güzel hanımın masasının karşısına ilk oturduğumda Aşk Tanrısı Eros ’un da bir işlem için orda olması en büyük şansımdır J  Ama sanırım acelesi olduğundan oklarını alelacele bana atıp bu güzel hanımı atlaması, beni çok uzun süren ve meşakkatli bir kendini gösterme sürecine itti. Zira bu hanım beni ve ortağımı uzun süre birbirimize karıştırıp, cesaretimi kırmadı değil.

Durumdan haberdar olan şube yöneticisi arkadaşımın da cesaretlendirmesi ile kendisini bir cumartesi tekne gezisine davet ettim. Teknede kardeşim ve müstakbel eşi de olacaktı. Teklifimi kabul etmesiyle planın ilk aşaması başarıyla geçilmişti.

Cuma akşamı bir sonraki büyük güne hazırlamak üzere tekneme gitmeye karar verdim. İş çıkışı trafikle boğuştuktan sonra saat 19:30 suları Fenerbahçe Marinaya ulaştım. Teknenin bağlı olduğu pontona ulaştığımda birden teknenin yerine olmadığını gördüm. İlk şaşkınlığımı attıktan sonra yerinin değiştirilmiş olabileceğini düşünüp görevlilere ulaştım. Teknenin nerede olduğu soruma verdikleri cevap bende tam bir şok etkisi yaratmıştı. Tekne su aldığından batma tehlikesi geçirmiş, marina görevlileri de hemen yedeğe alıp çekek yerine götürmüş ve karaya almışlardı.

Çekek yerine geldiğimde durumu anlamak ve hasarın büyüklüğünü öğrenmek için görevlileri buldum.  Tekne bir önceki seferinde kovan kesmiş ve şafttan ağır ağır su almaya başlamış.  Durumu erken fark eden görevliler su motor seviyesine ulaşmadan tekneyi çekek yerine götürebilmişler. Hasar büyük olmamakla birlikte onarılması zaman alacak gibi görünüyordu.

Ertesi gün teknede güzel bir gün geçirip, etkilemeyi ve kalbine girmeyi hayal ettiğim hanımı bu saatten sonra arayıp programı iptal etmek muhtemelen bu şansı bir daha yakalayamamak anlamına gelecekti.

Hemen onarımı yapabilecek ve daha önceden bir iki işimi çözmüş, özel bir teknede kaptanlık yapan Orhan Ustayı aradım. Marinada olduğundan kısa sürede teknenin başına geldi. Onarım Planlaması  ve benim tekneyi ertesi gün saat 10’a kadar yüzdürmemin önemi üzerine konuştuktan sonra

  • “Hiç merak etme. Sabah 10’da teknen suda olacak inşallah” cümlesiyle beni uğurladı.

Orhan Usta gece geç saatlerde durumu öğrenmek için yaptığım aramalara cevap vermeyince bende bir telaş başladı. Ertesi sabah kargalar kahvaltılarını yapmadan soluğu marinada aldım. Korktuğum başıma gelmiş ve tekneye en ufak bir müdahale yapılmamıştı.

Hemen alternatifler aramaya koyuldum. Marina atölyelerinde kısa bir araştırmadan sonra bulduğum bir ustaya derdimi anlatıp yalvar yakar hemen onarıma ikna ettim. Maliyetin bir öneminin olmaması ikna kabiliyetimi oldukça arttırmıştı J

Tahmin edebileceğiniz üzere bu tür bir onarımın bir iki saatte bitmesi pek mümkün değildi. Yarım gün bile iyimser bir tahmindi. E bi de tekne hazır karaya çıkmışken alt yıkama ve zehirli atmak ta işi daha ekonomik hale getirecekti. Hemen bir boya ustası bulunup organizasyon yapıldı. Şimdi sıra Feyza’yı bir iki saat oyalayacak yol bulmaktı.

Bu noktada kardeşim ve sonradan yengem olacak sevgilisi Aydan devreye girdiler. Feyza’yı Saat 10’da Marina’da karşılayıp kardeşim Cenk ve Aydan’la tanıştırdım. Bir küçük aksilik olduğunu ve bir iki saat beklememiz gerektiğini açıkladıktan sonra grubu bir kafeye oturtup ustaların başına gittim.

Bana çok uzunmuş gibi gelen saatler ve tekneyle kafe arasında geçen telaşlı koşturmacadan sonra saat 13:00 gibi kovan değişmiş, zehirli atılmış ve tekne vince çıkmıştı. Herkesi teknenin suya inişini seyretmeye çağırdım.

Tekne suya inerken zafer kazanmış ve rahatlamış bir komutan edasıyla üzerinde dikilmekteydim. Birazdan motoru çalıştırıp İstanbul’un boğucu ve nemli havasından kurtulup Marmara Denizi’nin sularını yara yara Burgaz Ada’ya yol alacaktık.

Ama heyhat! Daha sınavım bitmemiş. Kontağı çevirdiğimde benim 3 silindirli 28 HP lik yaşlı kurt öksürmeye başladı. Üstelik her denememde daha umutsuz bir şekilde inleyerek oflayarak beni bırak kendine başka bir motor bul diyordu.

Tekne suya inmişti bir kere. Görevliler rampayı boşaltmak için bizi pontonumuza çektiler. Artık süngüsü düşmüş, zaferi yalan olmuş bir komutandım. Sanırım yüzümün hali çok acıklıydı. İlk sempatiyi bu acınası halimle kazanmış olmalıyım….

Ama mücadelem bitmemişti. Hemen motor üstadı ve dünya iyisi Hasan Ustamı aradım. Hasan Usta’nın yaşlı ahşap yelkenlisi bizim pontonun birkaç tekne ilerisinde bağlıydı.. Çürüyüp batmak üzere bulduğu ve yok parasına aldığı bu tekneyi vakit buldukça, küçük küçük onarıp nasıl baştan yarattığına şahit oluyordum. Şanslıydım. Hasan Usta teknesindeydi ve yerimize yanaşır yanaşmaz alet kutusuyla havuzluğa atladı.

Konuklarımı baş üstüne buyur ettim. Artık hareket edemesek de teknedeydik ve bir şeyler içerken uzanıp güneşlenebilecek güvertemiz vardı.

Hasan Usta kapağı kaldırıp motora giriştiğinde çırağı da bendim elbette. Motoru kalp masajıyla hayata döndürüp marşa bastığımızda saat 15:00 olmuş, elim yüzüm yağ içinde ve terden sırılsıklam bir şekildeydim. Pontonda hortumdan akan su altında temizlenip tekrar insana benzedikten sonra ustama minnetle teşekkür edip halatları çözdük.

Kınalıada’nın batısında yer alan, Ayazma Plajının olduğu koyda demirleyip kendimizi denize attığımızda gevşeyip rahatlamış, Güneşin sıcağı ve kırmızı şarabın etkisiyle keyifler iyice yerine gelmişti. Azmin elinden kurtulamamış bu anlar sona ererken beş saat gecikmeli olarak çıkabildiğimiz marinaya nefis bir gün batımında dönüyorduk. Günün başlangıcı planlandığı gibi olmasa da sonu fena gitmiyordu.

Yinede Feyza’yı ilk buluşmamızda yeni tanıştığı bir çiftle saatlerce yalnız bırakıp bekletmem pek alışıldık bir “ilk randevu” hikâyesi değildi. Bir sonraki davetimi nazikçe geri çevirme olasılığı cesaretimi kırıyor ama sadece “Teşekkürler, Hoşça kal” şeklinde bir vedalaşma ile ertesi gün tekrar müşteri – müşteri temsilcisi ilişki seviyesine dönmeyi de gözüm kesmiyordu.

  • Biliyor musun bu günlerde dolunay var, gece seyri de çok keyifli oluyor”.

Diye yarım ağız mırıldandım.

  • Gelmek ister misin?

Gülümseyerek

               -İsterim

Dedi..

Sanırım her şey o an başladı. Bir iki gün sonra bu kez sadece ikimiz Fenerbahçe Parkı’nın karşısında çarşaf gibi bir deniz ve tabak gibi bir dolunay altında şaraplarımızı yudumluyorduk. Bu kez teknem, doğanında yardımıyla yarattığı sorunsuz ve eksiksiz romantizm ile başıma başka işler açmaktaydı J

O gün Feyza’yı etkilemek için yaptığım planların fiyaskoyla sonuçlandığını ve komik duruma düştüğümü düşünürken, aslında sevgili eşimin tüm aksiliklere rağmen tekneyi suya indirme ve günü kurtarma çabalarımdan etkilendiğini ortak bir arkadaşımızdan öğrendim. Bana durmadan sorunlar açan ve deniz aşkımı sınayan teknem, hayatımın aşkını kazanmama vesile olmuştu.

Her teknenin bir hikâyesi vardır. Benim ilk teknemin iç içe geçmiş iki hikâyesi var.

Tüm deniz âşıklarına sahip olacakları mutlu hikâyeler diliyorum.

Rüzgârı Yakalayın, Hoşçakalın

Bahadır Kantar

 

 

yazının görselleri